2 Ocak 2014 Perşembe

İnceleme: Fangirl

İşte tanrı—ya da anne—böyle olunur. Yoktan var etmek kadar baş döndürücü bir şey yoktur.




Kitabın gözü Cath, fanfiction yazmayı bir kenara bırakıp kendi öykülerini yazmak istemediğinde o pek sevmediği öğretmeninin cevap olarak kurduğu muhteşem cümlelerden bir alıntıyla açılış yapıyorum yazıma. Çünkü bu kitap sadece genç bir kızın yüksek öğrenim çağında ayakta durmaya çalışmasıyla ilgili değil, yazmanın baş döndüren, yıpratan ama bazen de mutlu eden tatlı çilesiyle de ilgili.


Kitaba birçoğumuz benzer sebeplerle yaklaştık: Bu kitabı/yazarı okumak feci halde popüler bir davranış ve evet, kitapta Harry Potter deliliğimize ortak olan fanfiction yazarı bir ana karakter de var. Fakat Rainbow Rowell'ın romanını bu şekilde tanımlamak ve bir çırpıda özetlemeye çalışmak haksızlık olur. Çok katmanlı karakterleri gerçekçi bir zeminde buluşturan, zaman zaman hüzünlendiren ama genellikle gülümseten değerli bir kitap bu.

It felt good to be writing in her own room, in her own bed. To get lost in the World of Mages and stay lost.

Kitabın bir bölümünde Harry Potter olmadığı ima edilen Simon Snow, Cath'in yaşadığı "paralel evrende" aslında Harry Potter'ın ta kendisi. Kitapları, filmleri, çeşitli yan sanayi ürünleri ve tabii ki fanfiction'larıyla Simon Snow, tam bir fenomen. Cath ve ikiz kız kardeşi Wren de diehard fan grubuna dahiller. Fakat zamanla Wren kendini bu büyülü dünyadan sıyırıp başka heveslere, belki de en doğal olanlarına yönelirken Cath yalnız kalıyor ve zaten sosyal hayatı kıpırtısız bir insan olduğu için yeni okul ortamında uyumsuzluk problemi yaşıyor. En temel sorunu olarak gördüğü "kimseye güvenmemek", aslında onun sorunu değil, insanlar sürekli bir şekilde güvenini boşa çıkartacak şeyler yaparlar ki Cath de bunu ilk elden deneyimliyor.

Cath'in kendisinden gün be gün uzaklaşan kız kardeşi, ruhsal sağlık sorunları olan babası, çok küçük yaşta terk edip giden annesi ve yeni tanıştığı insanlarla ilgili hayatı, kitabın temelini oluşturuyor. En tatlı kısımlarsa fanfiction yazdığı ve bunları yeni göz ağrısı Levi'a okuduğu anlar belki de. Levi ile ilişkisi gerçekçi ve tadında bırakılarak aktarılıyor. Burada yine yazarın yeteneği göz önünde bulundurulmalı. İnanmayacağınız bir insan değil; karşınıza çıkabilecek güleryüzlü, iyi bir çocuk Levi ve olumlu, olumsuz yönleriyle Cath'in hayatına müdahil oluyor. Şu ana kadar genç yetişkin romanlarında okuduğum en romantik cümlelerden birinin de Levi'ın ağzından aktarıldığını belirtmek isterim. Birlikte geçirdikleri bir günün sonunda Cath'e sadece şöyle der: "Yarın ve yarın ve yarın." Çünkü biliyoruz ki gerçek dünyada insanlar birbirlerine olan sevgilerini "büyük laflarla" ifade etmezler, illa ifade etmek isterlerse tabii.

Tomorrow and tomorrow and tomorrow, he said.

En sevdiğin blogger'dan spoiler yemek istemezsin. Bu nedenle, her şeyi senin keşfetmeni istiyorum. Fakat bir noktaya değinmeden de olmaz. Cath'in yazdığı fic'lerde Simon Snow ve Baz—bir tutam farklılaştırılmış Draco Malfoy olan çocuk—birbirlerine aşıklar. İlk başta sıradışı gelen bu fikre, okurken zamanla alışıyorsun. Özellikle "farklı olana düşman" nesillerin yetişmemesi için ABD'de son zamanlarda popüler olan bu tutum, kitaba ayrı bir renk katıyor. Düşünsene, Harry ile Draco. 

Sadece araya serpiştirdiği fanfiction ve Simon Snow kitaplarından alıntılar bölümleriyle bile birçok yazardan daha iyi bir iş çıkartan Rainbow Rowell, okunması ve birçok dile kazandırılması gereken bir eser yazmış.

Puan: 5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...